

Ömer gözlerini açınca kendini bir ormanın ortasında buldu. Yerde parlayan eski bir kılıç vardı. "Burası neresi?" diye mırıldandı. Kuşlar ötüşüyor, ağaçlar hışırdıyordu. "Belki bir macera başlıyordur," dedi heyecanla. Kılıcı eline aldı ve ilerlemeye başladı.

Bir anda ormanda derin bir kükreme yankılandı. "Kim var orada?" diye seslendi Ömer. Ağaçların arasından küçük bir ejderha başını uzattı. "Korkma, ben sana zarar vermem," dedi ejderha. Ömer biraz şaşırmıştı. "Senin adın ne?" diye sordu merakla.

"Benim adım Minikdiş," dedi ejderha gülümseyerek. Ömer gülümsedi ve, "Ben de Ömer," dedi. İkisi çabucak arkadaş oldular. Minikdiş güzel bir mağara bildiğini söyledi. "Beni takip et!" dedi ejderha. Birlikte ormanın derinliklerine doğru yürüdüler.

Mağara girişinde ışık saçan taşlar vardı. "Bu taşlar büyülü," dedi Minikdiş. Ömer taşlara hayranlıkla baktı. İçeri girince büyülü kılıç parlamaya başladı. "Belki bu kılıçla bir şeyler açabilirsin," dedi ejderha. Kılıcı taşlara dokundurdu ve mağara daha da aydınlandı.

Mağaranın duvarında gizli bir harita ortaya çıktı. "Bu bir hazine haritası olmalı!" dedi Ömer. Minikdiş heyecandan ufak bir ateş püskürttü. "Hadi hazinenin peşine düşelim!" dedi ejderha. Ömer neşeyle başını salladı. Macera yeniden başlamıştı.

İlerlerken bir çalının arkasında tuzak vardı. "Dikkat et, Ömer!" diye uyardı Minikdiş. Bir iple ayağı hızla sıkışmak üzereydi. Ömer hızla eğilip tuzağı fark etti. "Sanırım birileri de hazineyi arıyor," dedi Ömer. Yolculuklarına dikkatli devam ettiler.

Harita onları eski bir geçide götürdü. Geçidin kapısı büyülü sembollerle süslenmişti. "Kılıcını kapıya daya," dedi Minikdiş. Ömer kılıcı sembollere değdirdi, kapı yavaşça açıldı. İçeride altınlar ve ışıklar parlıyordu. İkisi de gözlerine inanamadı.

Altında eski bir parşömen buldular. Parşömende, "Gerçek dostluk en büyük hazinedir," yazıyordu. "Ne güzel bir mesaj!" dedi Ömer. Minikdiş mutlu bir şekilde kuyruğunu salladı. "Altınlardan daha önemliymiş," dedi ejderha. İkisi gülümseyerek mağarayı incelediler.

Birden mağaranın ucundan gölgeler süzüldü. "Dikkatli olalım," dedi Ömer. Minikdiş ufak bir ateş topu hazırladı. Gölgeler yaklaştı ama Ömer cesurca kılıcını salladı. Gölgeler kayboluverdi. "Sen çok cesursun!" dedi Minikdiş ona.

Mağaranın içinde bir kapı açıldı. "Bu senin dünyana açılan kapı olabilir," dedi Minikdiş. Ömer biraz üzüldü, biraz da mutlu oldu. "Seni hiç unutmayacağım," dedi Ömer. Minikdiş de ona sarıldı. Vedalaşıp kapıdan geçti.

Ömer birden kendi yatağında gözlerini açtı. Her şey bir rüyaymış gibi geldi. Ama elinde küçük bir taş vardı. "Bu Minikdiş'in hediyesi olmalı!" dedi gülerek. Macerayı kalbinde taşıyacağını biliyordu. Yatağında huzurla uzandı.

Ömer, Minikdiş'i ve yaşadıklarını hatırlayarak gülümsedi. "Gerçek dostluk en büyük hazinedir," diye mırıldandı. Minikdiş'i asla unutmayacaktı. Odasında büyülü taşı sakladı. Şimdi yeni maceralara hazır hissediyordu. Ve belki bir gün Minikdiş ile tekrar buluşacaktı.